Travmalarımıza Ulaşalım Ve Onlarla Barışalım.
Bir ruhsal travma uzmanından travmanızı anlamak; eğer bir de kendi travma öyküleri üzerinden anlatılıyor ise, tam bir rehberdir.
Kimdir bu Özlem Yıldırım, biraz tanıyalım. Öncelikle bir kadın, anne, evlat, acı çeken, hasta olan ve travmalar yaşayan. Her insan gibi. Peki onu farklı kılan ne? Onu tanımak adına sorular soralım, o da cevaplasın. Biraz kendinizi tanıtabilir misiniz?
Özlem Yıldırım, 1971 İstanbul doğumluyum. 2 kızım var. Halen Bilgi Üniversitesinde sağlık alanında dersler veren bir akademisyenim. Öğretim görevlisi olarak 8 yıldır üniversite bünyesindeyim. Lisansım hemşirelik. İstanbul Üniversitesi Florence Nightingale Hemşirelik Fakültesi mezunuyum. Uzmanlık alanım; psikiyatri ruhsal travma. 25 yıllık bir hemşirelik geçmişim var ve emekliyim. Aklınıza şu soru gelmiş olabilir. ‘böyle bir değişiklik neden kaynaklanmış olabilir?.’ Hemen yanıtlamak isterim elbette.
Kesinlikle, aynı düşüncedeyim. Ne oldu da siz hayat akışınızın yönünü değiştirdiniz, ya da size makas kırdıran, yolunuzu değiştiren neler yaşadınız?
2012 yılının 4 ocak günü, epeydir ihmal ettiğim meme muayenemi ve meme USG’mi yaptırdım. İlk görüntüler %80 civarında kötü huylu görünmekteydi. Takip eden MR, Biyopsi vs. tetkikler de bunu destekledi. Sonuç, Meme CA tanısı kondu. İlk başta inanamadım, olamaz diye inkar ettim, sonra neden ben, o kadar dikkatli yaşıyorum, sağlıklı besleniyorum, spor yapıyorum diye düşündüm. Hemen bir pazarlık yaptım tanrıyla; ben elimden geleni yapacağım sen de bana sağlığımı geri vereceksin diye. Bu anlaşma bana iyi geldi. Mücadeleye başladım. Önce PET CT çekildi vücudumda yaygınlığı anlaşılsın diye. Sonra sol mememi tamamen çıkardılar. Koltuk altında 22 lenf nodülü alındı 2 tanesinde metastaz vardı. 21 gün sonra kemoterapiler başladı. Doktorumun dediğine göre; yaşım ne kadar genç ise, kemoterapi de o kadar sert olacaktı. Gerçekten de çok sert bir kemoterapi sürecim oldu. Devamında radyoterapi ile tedavim bitirildi.
Neler hissettiniz, çocuklarınız, ailenizin tepkisi nasıl oldu bu süreçte?
Şöyle ifade edebilirim. Öncelikle kesin tanı konana kadar kimseye bir şey söylemedim. Ancak tanı konur konmaz herkes bilgi sahibi oldu. Onlara şunu dedim; ‘benim iyiliğim sizin desteğinize bağlı.’ Gerçekten de psikososyal destek çok önemliydi. Çocuklarım ergenlik döneminde olduklarından, biraz daha sert etkilendiler. Küçük kızım bana şöyle bir soru sordu: ‘tamam anladım, bu zor bir dönem olacak, tamam sen mücadele edeceksin. Sonra ölecek misin, yaşayacak mısın?’ çok zor bir an oldu. Hani derler ya boğazım düğümlendi. Ne diyeceğimi düşünerek; ‘hayatta kalmak için elimden geleni yapacağım, söz veriyorum, ama sen de üzülmeyeceksin bana yardımcı olmak için moral vereceksin, tamam mı? Bu güzel anlaşma da bana güç verdi. Ailem ve sosyal çevreden gizlemedim, damgalanmaktan korkmadım. Hiç de umurumda değildi açıkçası. O ne der bu ne der, bana ne dedim. Elbette çok zordu, olağanüstü bir duruma, olağan tepkiler gösterdiğim travmatik bir süreç oldu. Kendimi, çevremdekileri ve hastalığımı yönettiğim karmaşık, komplike ve zorlayıcı bir dönemdi.
Bu süreci yönetirken baş etme yöntemleriniz nelerdi, profesyonel anlamda yardım aldınız mı?
Öncelikle yenilgiyi kabul ettim. Evet hayata karşı 1-0 yenilmiştim ve golü yemiştim. Bunu Franz Kafka’nın Dönüşüm kitabındaki kahramanının yaşadıklarına benzettim. Hikayenin kahramanı Gregor Samsa bir sabah uyandığında kendini böceğe dönüşmüş olarak bulur ve hayatının geri kalanını bu duruma alışmakla geçirir. Durumum tam da böyleydi. Önce kabullendim sonra bununla birlikte yaşamaya ve alışmaya çaba gösterdim. Kitaplar okudum, düşündüm, kendime yeni planlar yaptım, gelecekten ve hayattan umudumu kesmedim. Umudum hep vardı hep de olacak. Bu böceği sevdim, ona iyi davrandım, ona teşekkür ettim, onu korudum kolladım. O böceğin kozadan çıkışını kanatlarını çırpıp hayata yeniden başlamak için uçuşunu gördüm. Evet, bu yeni hayat, yeni beden, yeni ruh tamamen benim eserimdi. Kendimle gurur duydum. Hayattan daha fazla zevk almayı, daha mutlu olmayı öğrettim, o böceğe. O şimdi çok güzel bir kelebek oldu.
Şunu diyebilir miyiz; travma sonrası büyüdünüz ve daha güzel, mutlu bir hayat oluşturdunuz?
Elbette; Friedrich Nietzsche’nin dediği gibi “Beni öldürmeyen acı, güçlendirir.” Bu söz benim için de geçerli oldu. Güçlendim, yoluma hemşirelik ile değil eğitim ile devam edebilmek için çok çalıştım. Sınavlara girdim en sonunda bir üniversitenin öğretim görevlisi oldum. Sonra Prof. Dr. Ahmet Tamer Aker hocam ile yollarımız kesişti. Okulumuzda müdürümüzdü. Sonra ondan ruhsal travmayı öğrendim. Tezimde danışman hocamdı Dr. Öğretim Üyesi Yeşim Ünal hocam ile birlikte. Tezimin konusu da; ’Kanser hastalarında travmatik stres ve baş etme yollarıydı. Çok güzel bir çalışma oldu. Tamer hocamın dediği gibi; aslında hepimiz oraya uzmanlığımız için değil, travmalarımızla halleşmek, onları iyi etmek için gelmiştik. 2017-2019 yıllarında uzmanlığımı aldım.
Şu an, Regresyon Terapisi için sertifikasyon eğitimlerimi tamamlamak üzereyim. Bu terapi yöntemi çocukluk dönemi ve geçmiş aile yaşantılarından kaynaklı travmatik olayları çözmek içindir. Temel anlayışı bireysel travmaları çözmek üzerinedir. Aile dizimi de bireysel olarak çözülemeyen ya da bu çözümlere destek için kullanılan bir yöntemdir. Bu konuda @ozlem_yildirim__ ve akademi___229 instagram adreslerinden beni takip edebilirler.
Travmalarımıza ulaşalım ve onlarla barışalım. Hayata bir kez geliyoruz. Mutlu olmak, kendimiz olarak hayatımızı yaşamak, sevdiklerimizle güzel bir hayat yaşamak hakkımız. Çok kıymetli Hilal Özdemir ile gerçekleştirdiğimiz söyleşimizin linkini aşağıya bırakıyorum.
https://disk.yandex.com.tr/i/1jAy0149rGlPQw
Çok teşekkür ederiz, yolunuz bahtınız açık olsun, efendim. Bu linki de öneriyorsunuz sanırım.
Elbette öneriyorum; travmayı anlamak adına kısa hap şeklinde bilgilendirmeler içeriyor. Çok teşekkür ederim ben de sizlere ve kanalınıza Sevgilerimle.
Travmadan korkmayalım, ondan kaçınmayalım. Üzerine gidip yüzleşelim, iyileştirelim, iyileşelim. Sağlık, mutluluk ve sevgi dolu bir hayat diliyorum herkese.