Yoğun bir tempoyla gece gündüz yetiştirmen gereken projeler üzerinde çalışan bir kadınsın. Eğer bu projelerde başarılı olabilirsen, patronundan okkalı bir prim ve uzun zamandır hak ettiğin terfiyi alacaksın. Üstelik üniversiteye girdiğin günden beri tek hayalin herkesin seni isminle tanıyacağı bir marka olmaktı ve buna çok yaklaştın. O kadar çok çalıştın ki çocuklarının ilk kelimelerini, veli toplantılarını, ilk flörtlerini kaçırdın. Sonra bir gün bir telefonla annenin kanser olduğunu öğrendin. Tam da varmak üzere olduğun yere varmak üzereyken durman gerekti. Sonu belirsiz bir sürece girdin. Yaşadıklarını sağ duyularına güvendiğin arkadaşlarına anlattın. Sadece anlaşılmaktı dileğin. Ancak arkadaşların sana yüzlerinde neredeyse tebessümle yıllardır çok çalıştığını, bu aranın sana iyi geleceğini, çocuklarına daha fazla vakit ayırabileceğini, annenin çok şükür sağ olduğunu ve bundan bir ders çıkarman gerektiğini söylediler.
Ne hissedersin? Annenin hastalığından nasıl bir yaşam hediyesi çıkaracağını mı düşünürsün?
Peki, pozitiflik her zaman iyi bir şey değil midir?
Bazen takipçilerimden, kişisel gelişim içerik üreticilerinden, danışanlarımdan bu soruyu alıyorum. Pozitif kelimesinin ardındaki güçlü enerji nasıl olur da bize iyi gelmez diye düşünüyorlar.
Özellikle sosyal medyanın hayatımızın önemli bir parçası olmasıyla birlikte pozitif düşünce, olumlu bakış açısı gibi kavramlar her zamankinden çok karşımıza çıkmaya başladı. “Her şeyin fazlası zarar,” diye güzel bir söz vardır. Sürekli olarak pozitif düşünmeye yönlendirilmek de “toksik pozitiflik” denen bir kavramı doğurdu.
Nedir toksik pozitiflik? Aslında bu size dayatılan yapay bir pozitiflik algısıdır. Yaşadığınız kriz konularında içsel olarak yavaş yavaş entegre etmek isteyebileceğiniz ancak ilk etapta kesinlikle duygu kimyanıza işleyemeyen bir tavsiyedir. Sosyal medyada gördüğümüz herkes her zaman mutludur, zor durumlarla kolayca başa çıkabilirler, derdimizi açtığımız insanlar bize o olayın içindeki olumlu yanları gösterirler. Sonunda biz böyle hissetmediğimiz için içten içe suçluluk hissetmeye başlarız. Gerçek duygularımızdan kaçarız, yaşadığımız olumsuzlukları paylaşmaktan kaçınırız. Çünkü yeterince olumlu düşünemiyoruzdur.
Doğu ve Batı kültürleri bu kelimeye öylesine tutkuyla sarılmış durumda ki pozitif düşünce dayatmasına itiraz etmek ilk zamanlar beni endişelendiriyordu. Pozitiflik fikrine karşı geliştirilen tutkulu inancı çok iyi anlıyorum. Her iki kültür de bize mutluluğun sihirli ilacının pozitiflik olduğunu reçete etti. Üstelik bu kelime sadece kişisel gelişimcilerin lügatinde kalmadı, doktorların, psikoterapistlerin, liderlerin, öğretmenlerin de diline karıştı. Herkes bize düzenli olarak pozitif düşünmemiz gerektiğini telkin etmeye başladı.
Ancak size bir sır vereyim mi? Kapalı kapılar ardında müşterilerim, arkadaşlarım, ailem, ben yalnız kaldığımızda başımıza gelen olaylara sürekli olumlu yön bulmaya çalışma duygusunun üzerimizde nasıl bir performans baskısı yarattığını ve artık bize bu şekilde hissettiren gruplardan nasıl uzaklaştığımızı konuşuyoruz. “Her şey yolunda gidecek” diyen akranlarımızdan koptuk. Bunun işe yaramadığını hepimiz biliyoruz ve başka yollar arıyoruz.
Toksik pozitifliğin zararlarını konuşmaya başlamadan önce şunu bilmenizi isterim ki pozitif olmak o kadar da kötü değildir. Burada önemli olan sağlıklı bir pozitif bakış açısıdır. Çünkü bir duyguyu inkâr eden pozitiflik zehirlidir. Sağlıklı pozitiflik, duruma ve umuda aynı anda yer açabilmektir. Yaşadığımız iyi ya da kötü deneyimleri kabul ederek, bu deneyimlerdeki değişim ve gelişim alanlarını görebiliriz. Burada önemli olan olumsuz deneyimleri ve duyguları gerçekçi bir şekilde kabul etmektir. Yaşamın sunduklarına şükran duymak, kendinden memnuniyet, iyimserlik, özgüven bize sağlıklı bir hayatın kapılarını açar. Olumlu düşünmek, çok değerli bir karakter özelliğidir. Kriz anlarında bize güç sağlar.
Lakin bir yerde bu kavramı abartıp, olumlu insan olmanın her şeyin içindeki iyiyi gören bir robot olmamız anlamına geldiği fikrine kapıldık. Toplumda saygın bulduğumuz tüm kanallar bize bu fikri dayatıyor. Eğer her şeyin içindeki iyiyi bulup çıkaramazsak, kişisel gelişimimizde müthiş bir başarısızlık yaşıyoruz zannediyoruz. Olumsuzluk bir şeytan gibi ruhumuzu ele geçirdi ve olumlu değilsek yeterince çabalamıyormuşuz gibi hissetmeye başladık.
Peki, toksik pozitifliğe maruz kaldığımızı nasıl anlarız? Zor zamanımızda destek aradığımız bir anda;